Kağızmanlılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği

Arşiv

Hıfzı’nın Şiirleri

Kağızmanlı Hıfzı’nın şu ana kadar yapılan derleme çalışmalarında tespit edilen şiirlerinin tümü Sait KÜÇÜK tarafından yazılan, Ürün Yayınları’nca 2007 yılında yayımlanan Kağızmanlı Hıfzı isimli kitapta yer almaktadır. 

Sempozyuma katılacak akademisyenlerin yararlanmaları için yazarının izni ile bu kitaptaki şiirlerin tümü aşağıda verilmiştir. 

SEFİL BAYKUŞ

Sefil Baykuş ne gezersin bu yerde,
Yok mudur vatanın ellerin hani?
Küsmüş müsün selamımı almadın,
Şeyda bülbül şirin dillerin hani?

Ecel tuzağını açamaz mısın?
Açıp da içinden kaçamaz mısın?
Azat eyleseler uçamaz mısın?
Kırık mı kanadın kolların hani?

Bir kuzu koyundan ayrı ki durdu
Yemez mi dağların kuş ile kurdu
Katardan ayrıldın şahan mı vurdu
Turnam teleklerin tellerin hani?

Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanidir güveğin, hani yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani?

Kara yerde mor menekşe biter mi
Yaz baharda İshak kuşlar öter mi?
Bahçede alışan çölde yatar mı?
Uyan garip bülbül güllerin hani?

Burda yorgan, döşek, yastık var mıdır?
Bu geniş dünyada yerin dar mıdır?
Dalın tahta duvar, önün yar mıdır?
Yeşilbaşlı sonam, göllerin hani?

Dolanırdın sol u sağlarımızda
Körpe maral idin dağlarımızda
Taze fidan idin bağlarımızda
Felek mi budadı dalların hani?

Düğününde acı şerbet içildi
Gelinlik esbabın dar mı biçildi?
İlikle düğmeni göksün açıldı
N’oldu kemer beste bellerin hani?

Alışmış kaşların var mı kınası
Alayıdı o gözlerin binası
Kocaldın mı on beş yılın sonası
Yok mudur takatin hâlların hani?

Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hasta mısın halın hatrın sorayım
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hani?

Civan da canına böyle kıyar mı?
Hasta başın taş yastığa koyar mı?
Ergen kıza beyaz bezler uyar mı?
Al giy allı balam, şalların hani?

Her gelip geçtikçe selam vereyim
Nişangâh taşına yüzüm süreyim
Kaldır nikabını yüzün göreyim
Ne çok sararmışsın alların hani?

Yatarsan gaflette gamsız kaygusuz
Nenni balam nenni kalma uykusuz
Hem garip, hem çıplak, hem aç, hem susuz
Felek fukarası malların hani?

Daha seyrangâha çıkamaz mısın?
Çıkıp da bağlara bakamaz mısın?
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın?
Ver bana tutayım ellerin hani?

Sen de HIFZI gibi geçten uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani?

(Emmi Kızı’nın Cevabı)

Emmimzade küsmemişim ben senden
Ölüm lal eyledi dillerim yoktur
Eydi kametimi büktü belimi
Kalkamam ayağa hallarım yoktur

Ecel tuzağını açamaz oldum
Açıp da içinden kaçamaz oldum
Azat eylediler uçamaz oldum
Kırılmış kanadım kollarım yoktur

Ben kuzuydum ayırdılar sürümden
Dağlar kan ağladı ah u zarımdan
Şahan vurdu şol kanayan yerimden
Döküldü teleğim tellerim yoktur

Zehir eylediler ekmeğim aşım
Tütmüyor dumanım sönmüş ataşım
Ne bir güveğim var ne de yoldaşım
Yoktur kapım bacam yollarım yoktur

Haber edin ishak kuşlar geçende
Selam söylen her turnalar uçanda
Ak kırmızı sarı güller açanda
Yollayın bana da güllerim yoktur

Sine bağrım hasretinen nar oldu
Dalım tahta duvar önüm yar oldu
Bu geniş dünyada yerim dar oldu
Konup da yüzemem göllerim yoktur

Sağ iken gezerdim sol u sağlarda
Dolaşırdım maral gibi dağlarda
Bara düşmüş fidan idim bağlarda
Felek çok budadı dallarım yoktur

Düğünümde acı şerbet içildi
Gelinlik esbabım darca biçildi
Bedenimde çok yaralar açıldı
Kemer bağlayacak bellerim yoktur

Ala kaşlarımın kınası solmuş
Ala gözlerime topraklar dolmuş
Sararmış gül benzim zağfiran olmuş
Solmuş al yanağım hâllarım yoktur

Haber edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva yapsın püskülümü fesimi
Koymadılar doldurayım tasımı
Havuzdan ayrıldım sellerim yoktur

Ben gelende bizim eller yaz idi
Ettiğimiz cilve idi naz idi
Çeyiz düzemedim ömrüm az idi
Göçtüm gömlek ile şallarım yoktur

Anam beni bir kuş etti uçurdu
Durma dedi bağlarından göçürdü
Kahpe felek bizi çarktan geçirdi
Yaslıyım yeşilim allarım yoktur

Yaren yoldaş beni düşlerde görsün
Görenlerde halım hatırım sorsun
Yoldan gelip geçen fatiha versin
Felek dilencisi mallarım yoktur

Hasta düştüm seyrangâha çıkamam
Çıkıp yârin yollarına bakamam
Kaldırsan da ben ayağı kalkamam
Uzatacak nazik ellerim yoktur

Ben de HIFZI gibi tezden uyandım
Uyandım da taş yastığa dayandım
Aslı Hanım gibi kavruldum yandım
Sam yeli savurdu küllerim yoktur.

ÇİÇEKLER
Gene al yeşile boyandı zemin
Nakışlandı bin elvana çiçekler
Kalbim irşad oldu gönlüm sevindi
Bir can bağışladı cana çiçekler

Yeşillenir budaklanır dallanır
Yüz bin renkte noktalanır hallanır
Kimi yeşillenir kimi allanır
Kimi batmış kızıl kana çiçekler

Seherde ağladı rahmet elendi
Güzel gözlerinde yaş danelendi
Öğle güneşinde pervanelendi
Az kaldı eşkımdan yana çiçekler

Bağrımdaki hançer midir ok mudur?
Benim derdim çiçeklerden çok mudur?
İlahi bunların derdi yok mudur?
Neden güler bu divane çiçekler?

Saf tutmuş namaza kıyam ediyor
Yel estikçe secdesine gidiyor
Susadıkça âb-ı rahmet yuduyor
Gözün dikmiş asumana çiçekler

Ruhum kızıl gülden kokusun alsa
Gam değil dikeni sinemi delse
Ne zaman sevdiğim seyrana gelse
Selam söylen o canana çiçekler

Bad-ı sabâ serin eser bağlarda
Mest olur da salınır da ağlar da
Derin derelerde yüce dağlarda
Leşker çekmiş her bir yana çiçekler

Murgular içinde perlenir gezer
Döşürür desteyi ilacı düzer
Kiminin kökünden akar sim ü zer
Değer bin cevheri dane çiçekler

Misafirem gölgenizde kalayım
Bir tek yaprağına kurban olayım
Kızmasan koparıp satın alayım
Ne vereyim bu gülşane çiçekler

Şeyda bülbül gül yolunda terliyor
Nâş-ı nadan goncasını harlıyor
Karşımızda yıldız gibi parlıyor
Beni kıldı bir pervane çiçekler

Hikmet-i batın da çiçeğe zahir
Bunların sırrına olmadım mahir
Her biri zi kıymet lal-i cevahir
Kimi benzer hoş mercana çiçekler

Kibreden kâfirin imanı iter
Bu alçak toprakta gör neler biter
Bulur kerameti irşada yeter
Agâh olsa bir lisana çiçekler

Akan derelerin duru suları
O da deli olmuş çeker hûları
Yel ile geliyor hoş kokuları
Cennettendir bir nişane çiçekler

Seherde açmağa evdi tezlendi
Gezindi güzeller otlar izlendi
Hava bulutlandı güneş gizlendi
Yakışır mı bu dumana çiçekler

Kimi açmış kimi domurcuk olmuş
Kiminin derdi var sararmış solmuş
Kimisi sergerden boynunu burmuş
Kimi dönmüş yay kemana çiçekler

Kimiler sıcaktan bezmiş soyunmuş
Kimiler gölgede saklanmış sinmiş
Kimiler eynine elvan geyinmiş
Hoş geldiniz bu seyrana çiçekler

Yetiş Lokman Hekim büyüdü yara
İlm-i hikmet gerek yarayı sara
Çiçekten buldular ölüme çare
Bir destesi bin dermana çiçekler

Hararetten sarhoş olmuş bayılmış
Yanağına çise düşmüş ayılmış
Gökteki yıldızlar yere yayılmış
Ziynet vermiş bu cihane çiçekler

Kimiler piyale billûrî fülfül
Ne güzel yakışır süsene sümbül
Kimisi ağarmış kimi kızıl gül
Kimi benzer mor reyhana çiçekler

Âşık maşuk misli döner dolaşır
Kimiler pehlivan olmuş güreşir
Akan sudan her birisi paylaşır
Minnet eyler bağıbana çiçekler

Buda yaza çıkmış nasıl kıyayım
Ruhum koymaz döşüreyim dereyim
Götürüp desteden yâre vereyim
Hangisi ki nazikâne çiçekler

Aşk nedir bilmeyen çiçeğe ne der
Çiçeğin kokusu canana gider
Durmaz gece gündüz ağlar zikreder
İnanmıştır ol rahmana çiçekler

Çiçek ağlar naşilerin destinde
Ölüm haktır civan canın kastında
Dostum gelsin mezarımın üstünde
Yaran yoldaş beni sana çiçekler

Biz de sizler gibi bir gülşan idik
Derd-i gam soldurdu zernişan idik
Zaten de ezelden perişan idik
Eyce saldı perişana çiçekler

Ben HIFZI’yım sular gibi çağlarım
Aşk oduna yüreğimi dağlarım
Dahi bundan böyle durmaz ağlarım
Ta ki gözyaşımdan kana çiçekler

TURNALAR
Doldu feleklere feryad-ı figan
Ne zalim çığrışır gelen turnalar
Adam mı dayanır can mı dayanır
Geldi taş demiri delen turnalar

Yaralı yorgunlar geldi yetişti
Katar katar oldu çaldı çığrıştı
Eyvah gitti bulutlara karıştı
Sesi kulağımda kalan turnalar

Sefil turnam bizim dilden anlamaz
Ağırdır gövdesi dala konamaz
Şahandan hafeder yere inemez
Eyler dil şehrini talan turnalar

Onlar da şahandan şikâyet eyler
Döner birbirine hikayet eyler
Mevla’m da onlara inayet eyler
Süzülür semaya ilan turnalar

Gözler bu meraktan dolukur ağlar
Gözümün yaşından yarılır dağlar
Döğer sinesini göverir bağlar
O çalıp çığıran çalan turnalar

Mevla’m bana bir çift kanat vereydi
Yorgun HIFZI turnalara ereydi
Hasret gözler belki yâri göreydi
Dost köyünden geçer iken turnalar

YAZ EYYAMIDIR

Bir bölük turnalar müjde getirdi
Bugün ezel bahar yaz eyyamıdır
Hu çeker ötüşür sevdalı kuşlar
Muhabbet sefası saz eyyamıdır

Ne hoş hayallendi çimenli çöller
Ne sarhoş esiyor şu şirin yeller
Durmaz dalgalanır sonalı göller
Ötüşür ördekler, kaz eyyamıdır

Al yeşil giyindi dumanlı dağlar
Olur şad-ı revan çimenli çağlar
Seyreyle sevdiğim seyrangâh bağlar
Sallan kanlı zalim naz eyyamıdır

Eski sözdür arsız gülegen olur
HIFZI gibi dertli söylegen olur
Her başa bir bela gelegen olur
Durma dertli diller söz eyyamıdır

İSHAK KUŞLARI
Dertli hasretli firkatli
Nâralar ishak kuşları
Nedir suçum yüz bin yerden
Yaralar ishak kuşları

Nemlendi nur-i dideler
Kan ağlatır can-zedeler
Kimi doğrar kimi deler
Paralar ishak kuşları

Ağladım eyledim seyri
İstedim ilacı hayrı
Demez ağlamaktan gayrı
Çareler ishak kuşları

Can eritir dirhem dirhem
Bu sedalar kan eder hem
Ne mümkün yaraya merhem
Saralar ishak kuşları

Her yandan gelir âh ü zâr
Çağrışır hezâr sadhezâr
Her ötüşte bin dert yazar
Karalar ishak kuşları

Öter men’ olur dâdıma
Ol dem yar düşer yâdıma
Bir ah çeksem feryadıma
Varalar ishak kuşları

Öter her bağda neceler
Sanki ders almış heceler
Uzun mübarek geceler
Ereler ishak kuşları

Kimi ağlar kimi inler
Eder tekrar yüzler binler
Biri okur biri dinler
Sıralar ishak kuşları

Ötme ishak kuşu ötme
Garip gönlüm viran etme
Gitme yaz baharım gitme
Duralar ishak kuşları

Bunlara dilşikârımı
Arz edem sevdakârımı
Belki bu gam efkârımı
Soralar ishak kuşları

Geceler gündüzden seyran
Seslerine oldum hayran
Değme felek böyle devran
Süreler ishak kuşları

Zikreder hakkın adını
Dal olam görem dâdını
Yüzüm üste kanadını
Süreler ishak kuşları

Seslerim gelmez yanıma
Sevda kâr etti canıma
İster bir avuç kanıma
Gireler ishak kuşları

Umarım derdime derman
Yüreğimi kıldı harman
Çok mudur katlime ferman
Vereler ishak kuşları

Bağları sardı leşkeri
Talan oldu can şeheri
Nice bin gönül askeri
Kıralar ishak kuşları

Hasret kaldım yüzlerine
Mail oldum sözlerine
Uyku girmez gözlerine
Göreler ishak kuşları

Her biri hançer elinde
Kavlederler öz dilinde
HIFZI’yı aşkın êlinde
Vuralar ishak kuşları

SEHER YELLERİ
Âlemi insanı zevk ü sefâda
Mest eder kandırır seher yelleri
Her gece dokunsa şirin uykuda
Sesler uyandırır seher yelleri

Hafifçe zâr eder nazik sesinden
Döker kâsesini lâl u fesinden
Kızıl gül açılır hoş nefesinden
Bülbülü yandırır seher yelleri

Yüz bin hayıf çark-ı felek işidir
Eser geçen hayalidir düşüdür
Ne yakar zerreyi ne de üşüdür
Ne de usandırır seher yelleri

Estikçe körükler bu aşkın nârı
Arşa direklenir siyah buharı
Uçurur dergâha âh ile zârı
Hakka dayandırır seher yelleri

Ağardır şafaklar maşrık dağını
Hayalde müjdeler seher çağını
Firkatte yandırır cismin bağını
Yara susandırır seher yelleri

Rahmet bâd-ı saba bu kaddı dala
Rahmeyle menekşe böyle mi kala
Haktan hicap etmiş kızarmış lâle
Sandım utandırır seher yelleri

Nebatat her gece düşer zahmete
Seherde gark olur nem-i hikmete
Âlemi eşyayı ab-ı rahmete
Elbet boyandırır seher yelleri

Gönül şüphelendi seher yelinden
Belki eser gece zülfün telinden
HIFZI bir haber sor canan elinden
Name dolandırır seher yelleri

NE HOŞ HAYALİME DÜŞTÜ SEVDİĞİM
Ne hoş hayalime düştü sevdiğim
Tez gel yollarına kurban olduğum
Esirim elimden tutanım yoktur
Sen tut ellerine kurban olduğum

Kaş kirpik hüsnüne vermiş ürişan
Mah yüzünde biri şöhret biri şan
Olmuşum zülfünde ben bir perişan
Etme tellerine kurban olduğum

Her dem pervaneyim başımda belâm
Doldu hikâyetim tutuyor kelâm
Esen rüzgârlardan gene bir selam
Söyle dillerine kurban olduğum

Sandım hâr danesi konmuş gülşana
Hükme geldi can kafesten boşana
Kudret kaleminden n’ola nişana
Yolla hâllarına kurban olduğum

Kanlı gözyaşımı kattım terime
Aklım agâh olmaz hayır şerime
Dokundu sevdası garip serime
Esen yellerine kurban olduğum

Dört harften dizilmiş mübarek ismin
Değer bu cihanı kıymette kısmın
Yakışır ziynete o nazik cismin
Giyin şallarına kurban olduğum

Yaram can içinde çetin çareler
Göremez tabipler merhem saralar
Sel oldu hicranım ağlar yaralar
Vurma kollarına kurban olduğum

HIFZI’yım aşkından yanmışım gülüm
Soldur yanağında ben bir sümbülüm
Korkma hâr değilim şeyda bülbülüm
Açıl güllerine kurban olduğum

GEZEN KİM İDİ
Uçan kuşlar sizden haber sorayım
Bu bağda salınıp gezen kim idi
Anasın yitirmiş yolun şaşırmış
Körpe maral gibi tezen kim idi

Bezendi şevkinden bağların başı
Götürdü gönlümü kirpiği kaşı
Nazik ellerinde muhabbet taşı
Vurup da bağrımı ezen kim idi

Açıl bağlar açıl boyun göreyim
Gezdiğin yerlere yüzüm süreyim
Ağaçlar dil bilmez kimden sorayım
Başı sümbül zülfün düzen kim idi

Bülbüller sedası güldür kokusu
Gitti gözlerimden şirin uykusu
Varmış yüreğinde avcı korkusu
Ala gözlerinde sezen kim idi

Kamerden şevk almış seher-i kevkep
Baht-ı siyahımı kıldı mürekkep
Her kaşı bir kalem hattı hoş edep
Derdimi yellere yazan kim idi

Yaktı beni kaşlarının karası
Vurdu zalim yüreğimde yarası
Hikmet-i Lokman’da yoktur çarası
Yarama mehlemi süzen kim idi

HIFZI der bu gülün bülbülü gerek
Elbet her bülbülün bir gülü gerek
Hey felek süsenin sümbülü gerek
Hayıf kızıl gülü üzen kim idi

SERİMİ SEVDAYA SALAN BU MUDUR
Ezel seyranımda cihan bağında
Serimi sevdaya salan bu mudur?
Gece gündüz hasretine yandığım
Aklımı başımdan alan bu mudur?

Kesti bedenimde kanı kuruttu
Deşti yüreğimi hicran yürüttü
Eti yağı dirhem dirhem eritti
Eyleyen cismimi talan bu mudur?

Arttıkça tenimde deprenir ağrı
Çay akar gözümden sineme doğru
Kendi melek-sima cemali uğru
Göz göre gönlümü çalan bu mudur?

Yara mektup okur şirin dillerim
Yazı bilmez kalem tutmaz ellerim
Zülfün kemendine geçti kollarım
Derd-i derunuma dalan bu mudur?

Zevki huri cennet aşkı cehennem
Batınımda yüz bin efkâr derd-i gam
Zahirimde söz ve sohbet hayli dem
Ateşi bağrıma dolan bu mudur?

Hûn oldu sızılar ciğer paresi
İlaç kabul etmez aşkın yarası
Hekimde Lokman’da yoktur çaresı
Her derdime derman bulan bu mudur?

Neyleyim dünyada devleti malı
Yeter sevdiğimin hüsn-i kemâlı
Her dem nazarımda nakş-ı cemâlı
Hayâlı gönlümde kalan bu mudur?

Zulmet-i hicrimde nur-i nihanım
Zimistan içinde yaz ve baharım
Ağlama sabreyle çeşm-i didarım
Bu canıma canan olan bu mudur?

Subn-i şem söylerim lisan-ı demde
Ağlarım ağlarım gözlerim nemde
Muhabbet ilminde kâfes-i gamde
HIFZI seni esir kılan bu mudur?

YAR EYLEN EYLEN
Gafilden şikârım firar eyledi
Yâd avcı değilim yar eylen eylen
Ezelden muhabbet şimdi ayrılık
Eyledi canıma kâr eylen eylen

Yeşilbaş sonalar göllere düştü
Mecnun Leyla için çöllere düştü
Sevday-ı sırrımız dillere düştü
Yok mu namus ile ar eylen eylen

Karşımda görünür bağrım ezersin
Yüz yüze gelende kaçıp tezersin
Ne demişim neden kenar gezersin
Gel kolun boynuma sar eylen eylen

Bilmem ağyar m’oldun yoksa naz mıdır?
Göllerdeki ördek ile kaz mıdır?
Çığrışır turnalar bahar yaz mıdır?
İndirdin başıma kar eylen eylen

Aşkın zincirini boynuma takdın
Ne doğru yar oldun ne de bıraktın
Yorgun maral gibi geriye baktın
Kaçma bir sualim var eylen eylen

Kestin ülfetimi şirin dil idim
Dem-i muhabbette bir bülbül idim
Ezel bahçenizde açmış gül idim
Şimdi neden oldum hâr eylen eylen

Hayalin gönlüme olmuş eylence
Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece
HIFZI’yım bağrıma vurdun bir kanca
Bağ oldu başıma dar eylen eylen

YETENE KADAR
Bu âh û zârımı kimler dinlesin
Bu canım canana yetene kadar
Yatıp bir yastıkta yarınan halvet
Sarıp canı cana katana kadar

Göğsü bostan olmuş bitmiş şememe
Yüz bin şememeye değer bir meme
Hasta gönül ister memeden eme
Al kanı damardan atana kadar

Hudâm kıl müyesser murat alayım
Leyl-ü nehar dost köyünde kalayım
Canan ile can sohbeti kılayım
Her gece horozlar ötene kadar

Silse gözyaşımı baksa yüzüme
Hab-ı gaflet haram olsun gözüme
Körpe kuzu kimin alsam dizime
Desem nenni nenni yatana kadar

Köşe-i zindanda dostun eline
Gâilim ben bağla zülfün teline
HIFZI’yım gözüm yok dünya malına
Olsa gün doğandan batana kadar

O CANANI GÖRESTİM
Uçan kuşlar siz Mevla’yı seversez
Selam söylen o cananı görestim
Gönülden hatrıma düştü hayâlı
Şirin can içinde canı görestim

Serimde dumanım tenimde nârım
Söylemek tesellim ağlamak kârım
Arttı bülbül gibi feryad-ı zârım
Leb-i gonca o gülhanı görestim

Hanıdır maralım dumanlı dağlar
Derûnum âh çeker gözlerim ağlar
Hanı dudu kumrum balalı bağlar
Boyu selvi dalfidanı görestim

Göğe çıkmış sorsam taş ile dağı
Açanda çiçekler yaz bahar çağı
Bile gezdiğimiz bahçeyi bağı
Geçen günde her zamanı görestim

HIFZI’yım çeşmimden şebnem alındı
Esti bâd-ı sabâ gam tezelendi
Şimdi sarı teller yelpazelendi
Gene zülf-i perişanı görestim

MERHABA
Gelişin gözüm üstüne
Hoş geldin canım merhaba
Azizim rûh-ı revanım
Şirin cananım merhaba

Yeni gafletten uyandım
Gam yastığına dayandım
Pervaneler gibi yandım
Mah-ı tabanım merhaba

Geldiğin izlere kurban
Dediğin sözlere kurban
Sürmeli gözlere kurban
Kaşı kemanım merhaba

Neylerim dünyanın malın
Yetmez mi hüsnü kemalin
İsterim cennet cemalin
Hûr-i gılmanım merhaba

Hangi bir tabibe varam
Tazelendi eski yaram
Gel efendim benim çarem
Derde dermanım merhaba

Daha çekemem zar cefa
Senin olsun zevk ü sefa
Ağzın şerbeti bar şifa
Gönül sultanım merhaba

HIFZI’yım meylim sendedir
Bilmem sana layık nedir
Gönlüm sana hediyedir
Götür sultanım merhaba

UYAN GÖZLERİNE KURBAN OLDUĞUM
Seher yeli ile seslerim seni
Uyan gözlerine kurban olduğum
Yastıktan usanmış boynum kol ister
Uyan gözlerine kurban olduğum

Yastıktan alçak mı kadrimiz bizim
Gel baş koy sevdiğim yetmez mi dizim
Halen doğmaz mısın seher yıldızım
Uyan gözlerine kurban olduğum

Ben ağladım taş yastığım ıslandı
Humar gözlüm uykulandı beslendi
Ben kıymazdım zalim horoz seslendi
Uyan gözlerine kurban olduğum

Gam çeker ağlarım ben bülbül gibi
Sen şâd ol da açıl kızıl gül gibi
Başucunda yalvarırım kul gibi
Uyan gözlerine kurban olduğum

İşitsen sedamı uyanır mısın?
Yok yere kanıma boyanır mısın?
Sevdam sende olsa dayanır mısın?
Uyan gözlerine kurban olduğum

Ya uyan kalk ya al beni koynuna
Süsen gibi sarılayım boynuna
Uyku nedir âşıkların aynına
Uyan gözlerine kurban olduğum

Kâfir isen o dine de gireyim
Mümin isen gel murada ereyim
Bir kez gül cemalin göster göreyim
Uyan gözlerine kurban olduğum

Ağladım sızladım yandım bir vafir
Kız senin ettiğin eder mi kâfir
Garibim bir gece sana misafir
Uyan gözlerine kurban olduğum

Yatardım gaflette sen uyandırdın
Kerem gibi beni yaktın yandırdın
Rengimi sarıya sen boyandırdın
Uyan gözlerine kurban olduğum

Dost bağından elma gibi al beni
Ya da kes elinle dal be dal beni
Saçın gibi dal gerdana sal beni
Uyan gözlerine kurban olduğum

Kirpiğinle ok atarsın zalim yar
Sen derdime dert katarsın zalim yar
Ben yanarım sen yatarsın zalim yar
Uyan gözlerine kurban olduğum

Şaşkın HIFZI kendisini bilmez mi?
Ağlayıp da gözyaşını silmez mi?
Sevdamı serimden alsan olmaz mı?
Uyan gözlerine kurban olduğum

MEVLA BİLİR
Benim derdi derûnumu
Ben bilirim Mevla bilir
Bir canım var kaç yaram var
Ben bilirim Mevla bilir

Çünkü var aşkın emrazı
Âşıkların inkırazı
Takdire razıyım razı
Ben bilirim Mevla bilir

Girdik on beş yaşımıza
Ağu düştü aşımıza
Neler geldi başımıza
Ben bilirim Mevla bilir

Bu aşk beni paraladı
El içinde karaladı
Kaç yerimden yaraladı
Ben bilirim Mevla bilir

HIFZI’nındır Hakk’a virdi
Hak diyenler Hakk’a erdi
Bende yığılan bu derdi
Ben bilirim Mevla bilir

GEZDİĞİM YERLER
Aklıma neler düşürür
Yar ile gezdiğim yerler
Bal şekerden şirin şerbet
Lebinden ezdiğim yerler

Seyret ziyneti zemine
Benzer cennetin aynına
Yârin ördek kaz boynuna
Sarılıp sevdiğim yerler

Seyrettim sol ve sağına
Benziyor irem bağına
Yârin ayak toprağına
Yüzümü sürdüğüm yerler

Nazlı yar gelişi geçmiş
Gülümsemiş güller açmış
Kana kana sular içmiş
Gözyaşı döktüğüm yerler

Bu dünyaya gelen netmiş
Malûl gelmiş mahzun gitmiş
Beni menekşe zannetmiş
Boynumu büktüğüm yerler

Yedi yıl bekledim yolun
Tavaf ettim sağın solun
Allah için şahit olun
Yanıp hû çektiğim yerler

Sular gibi durgun durgun
Yaralı yürekten vurgun
Yar yolunda yorgun yorgun
Sürünüp çöktüğüm yerler

Yel estikçe neler kokar
Bâd-ı saba da yar kokar
Mahsus misk-i amber kokar
Görüşüp gördüğüm yerler

HIFZI’yım hayal kurdukça
Arayıp gezip sordukça
Sineme yumruk vurdukça
Şahittir dövdüğüm yerler

GÜZELLEME
Ne lazımdır sürmelenmek bezenmek
Ezelden halk etmiş hûday-i güzel
Tek nazarda gönül gitti gelmedi
Gönderdi serime sevday-ı güzel

Peri misli güzellikte bir kemâl
Onu seven bu dünyada neyler mal
Nakşî pencereden gösterdi cemâl
Benzer halvet olmuş seday-ı güzel

HIFZI der ki bahar geldi bu bağa
Çıkar gül döşürür düzer tabağa
Olmuş tülek terlan gelmez tuzağa
Sekişi hoş keklik niday-ı güzel

AVCIYA SESLENİŞ
Ürkütme incitme dur zalim avcı
Pek yorgundur bu dağların maralı
Yedi yıldır avgâhında gezerim
Yedi yerden yaralıdır yaralı

Hançer alıp kara bağrım keseyim
Ah ettikçe kara kanlar kusayım
Hikmet Allah’tandır kimden küseyim
Kader-i kudretten bahtım karalı

Hakikat bâbında bir penâhım var
Vird almışım günde yüz bin âhım var
Mağripten maşrığa azm-ı rahım var
O yar nerelidir ben de oralı

Ezelden ahd olmuş nikâhlarımız
Sevmiş birbirini ervahlarımız
Nedir bunda bizim günahlarımız
Yar benim ben yârin eller nereli

Belalı başımdan taş eksik değil
Gözlerimden kanlı yaş eksik değil
Ağrı Dağı gibi kış eksik değil
Bu fani dünyaya vardım varalı

HIFZI’yım dilimden dildar görünür
Kalanmış her yanım yanar görünür
Her nereye baksam o yar görünür
Kendisine gönül verdim vereli

NİDEYİM
Herkes bir Leyla’ya Mecnun olmuştur
Ben de bir civana oldum nideyim
Mecalsiz müptela hâlsız giriftar
Mahbub-ı ridvana oldum nideyim

Bu kimdir sesledi beni uyarttı
Ağırdır muhabbet cismimi tarttı
Coştu günden güne efkârım arttı
Gittikçe divane oldum nideyim

Bir meyhane gördüm yücedir fevki
Bir kadeh mey içtim şirindir zevki
Aşkımı ürişan eyledi şefki
Şemine pervane oldum nideyim

Dil derdi söylesin yazsın el dedi
Hançer alıp bu sinemi del dedi
Bu yorgun canıma canan gel dedi
Azmetti revane oldum nideyim

Otlar kalem olsa tamam etmiyor
Deryalar mürekkep olsa yetmiyor
Dahi bu sevdaya gücüm çatmıyor
Zayıf natuvane oldum nideyim

HIFZI’yım gadahkâr başı can ile
Bulandı gözyaşım kızıl kan ile
Uçtu gönül gezer bir külhan ile
Bülbül-i şivane oldum nideyim

KAR ÇİÇEĞİ
Onudur şehr-i şubatın
Şükür bitmiş kar çiçeği
Nişandır müjdeye gelmiş
Ezel-yaz bahar çiçeği

Esir olur kar altında
Hapsolur yerler katında
Azat olur saatinde
Her bir günün var çiçeği

Kar kaldı dağlar payında
Suları çağlar çayında
Açılır abril ayında
Ağaçlarda bar çiçeği

Hıfzı’yam kırlara ersem
Çiçekler devşirip dersem
Götürüp yârime versem
Menekşedir yar çiçeği

EY PİR-İ PENAHIM
Ey pir-i penâhım bir himmet eyle
Tuta gör elimden yaman günüdür
Bugün korkuludur hasta vücudum
Varayım tabibe derman günüdür

Halimi sorarsan hele var nefes
İnanın yanıyor virane kafes
Ya gel al canımı ya ağrımı kes
Ya da ver dermanım aman günüdür

Koşa gözler dahi yollara nazır
Kıratlı kadimim hazır ol hazır
Yetiş imdadıma Hazret-i Hızır
Bu garip serimin duman günüdür

Sorarsa halimi hele var nefes
Nefesim azaldı kesilmekte ses
Ey Hâkim-i Mutlak olmuşum bikes
Kimsesiz kalmışım kurban günüdür

Kulun kapındadır yahu ya Rabbim
Evet, ümmetinim Ahmed-i Nebi’m
Çoktur dergâhında terk-i edebim
Affeyle aklımın hayran günüdür

Nice bir kalkayım yoktur idare
Ayaklar altında kaldım biçare
Meydanın içinde çektiler dare
Yetiş Şah-ı Merdan seyran günüdür

Ah yardan umudu kestim de geldim
Vurduğu neştere küstüm de geldim
Elimi üstüne bastım da geldim
Yarama melhem kıl iman günüdür

Âlem leşker-geda sen adil paşa
Zerrece zulmün yok hâşâ bin hâşâ
Ey şevketli şahım eyle temaşa
Bugün âşıkların yaman günüdür

Ne kadar çok olsa cürmüm günahım
Zerrece rahminden yok mudur Şahım
Yedi kat göklere set çekti ahım
Feryada gelmişim figan günüdür

Ben sana sığındım ey bar-i Huda
Aşığı maşuktan eyleme cüda
Kulundur cümlesi bay ile geda
Yusuf’un hemrahı şivan günüdür

Dertliyim dermana geldim ey tabip
Gayrı yol bilmezim garibim garip
Ümmetinim sana geldim ey Habip
Umarım şefaat güman günüdür

Sakin ol divane burası dergâh
Ağla kapısında budur Padişah
Kapan eşiğine ey rûy-i siyah
Durma hasret gözler alkan günüdür

Der HIFZI sığındım ey adil paşa
Senden başka yoktur hâşâ bin hâşâ
Şevketli şahım gel eyle temaşa
Bugün hâllarımın duman günüdür

AĞLAMA GÖZLERİM
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
Her daim rizigar böyle de kalmaz
Dermansız dert olmaz sabreyle gönül
Geçer bu ah ü zar böyle de kalmaz

Âdem Sefiyullah yedi buğdayı
Kıldı ihtiyarsız nehy-i Huda’yı
Bilirdi affeyler bayı gedayı
Affeder ol digar böyle de kalmaz

Ferman Hudanındır emrolsa ondan
Nuh-ı Nebiyyullah çıkar tufandan
Açılır deryanın yolu bir yandan
Görünür bir kenar böyle de kalmaz

Aşkın seyyahıyım gezerim hayli
Yüz bin mihnet çeksem kesmezim meyli
Bir misal eylerim zulmetli leyli
Doğar şems ü nehar böyle de kalmaz

Kaldı ataş içre İbrahim Halil
Tevekkül babını eyledi delil
Ataşı gülistan eyledi Celil
Gördüler söndü nar böyle de kalmaz

Ne kadar çok olsa dağların karı
Eridir Hudanın hoş rüzigârı
Yetişir bağların ayvası narı
Açılır nevbahar böyle de kalmaz

Yakup kan ağladı çün teessüften
Der kameril çıkmaz bir tesadüften
Dediler umudun kesme Yusuf’tan
Kılar azm-ı diyar böyle de kalmaz

İsmail’in kurban olacak çağı
Ağlaştı etrafın taş ile dağı
Hiç kulu keser mi kulun bıçağı
Çün koçu kurban var böyle de kalmaz

Yunus’u deryada hapsetti balık
Verenler olmadı ondan bir salık
Elbette halk eder mahkûmu Halık
Bu balıktan çıkar böyle de kalmaz

Ne ise Hak’tandır Kâlû Belâ’dan
Kalem böyle yazmış Arş-ı Ala’dan
Gel HIFZI gümanın kesme Mevla’dan
Bu çark-ı berkarar böyle da kalmaz

SANA SIĞINDIM
Zulümden münezzeh adil padişah
Ey şahların şahı sana sığındım
Kulunam kapında kurbana geldim
Beklerim dergâhı sana sığındım

Çok demdir çekerim aşk ile sevda
Oldum hasretinden bülbül-i şeyda
Sen sakla gülümü hâr oldu peyda
Eleman İlahi sana sığındım

Senden gayrı penah yoktur bilmişim
Rahman-ı rahına umut olmuşum
Settarına yüzü kara gelmişim
Affeyle günahı sana sığındım

Bastı gam leşkeri tuttu meydanı
Ayırır sinemden işbu gerdanı
Yetir imdadıma Şah-ı Merdanı
Hayber’in fettâhı sana sığındım

Yedi yıldır hasretini çekerim
Menekşe misali boyun bükerim
Görmedim gözümden kan yaş dökerim
Çeküben bu ahı sana sığındım

Maşuk şirin sudur, âşık balıktır
Ne kadar nûş etse bağrı yanıktır
Ah bu nasıl seldir ne bulanıktır
Hudâ ben bir mahi sana sığındım

Sana sığınmışım kime gideyim
Aşkına düşmüşüm nasıl edeyim
Veysel değilim ki deve güdeyim
Âlemin penahı sana sığındım

Seyyah-ı aşk oldum rahlara düştüm
Neşeden ayrıldım ahlara düştüm
Tut elimden derin çahlara düştüm
Yusuf’un hemrâhı sana sığındım

HIFZI hayran oldu aşkın yasına
Ne kendine malik ne dünyasına
Daldı sefinesi gam deryasına
Yunus’un Allah’ı sana sığındım

GÖNÜL
Serim sevdalanıp aşka düşeli
Mihnet kesesinden bir pâre gönül
Sever her gül gibi mahbubesini
Düşer bülbül gibi bizare gönül

Oturur kapıda hem küşat olur
Gâhî cehaletten gâh irşat olur
Gâhî çiçek misli güler şâd olur
Gâhî gam gün ağlar biçare gönül

Gâhî viraneye benzer bir çağı
Kış olur kar yağar dumandır dağı
Gâhî bara düşer bahçesi bağı
Benzer bir zamanda bahara gönül

Bu derd-i fenâdan murada yetmez
Muhabbet yanımdan uzağa gitmez
Asla sevdiğinden feragat etmez
Mansur tek emrolsa bir dâra gönül

Gâhî yücelerden esen yel olur
Gâhî sular ile akan sel olur
Gâhî örümcekten ince tel olur
Resenden kırılır müdara gönül

Gâhî hikmet dolar gâhî boş gibi
Gâhî meyhor olur bir sarhoş gibi
Gâhî kanatlanır uçar kuş gibi
Gâh yolda yorulur âvare gönül

Gâhî bülbül gibi öter dillenir
Gâhî elvan çiçek açar güllenir
Gâhî yeşillenir gâhî allanır
Gâh da hasret kalır bir hâre gönül

Gâhî neşve bilmez gâhî yücedir
Gâhî bezirgândır gâhî hocadır
Gâhî zulümatlı kara gecedir
Gâhî nuru verir rihâre gönül

HIFZI’yım yanarım tütünüm çıkar
Gâhî ataş olur cismimi yakar
Coşkun çaylar gibi çalkanıp akar
Akıbet yetişir dildâre gönül

YAR YAR
Gece gündüz zikrim virdim hayalim
Olmuştur dilimde süftugu yar yar
Azalarım dile geldi söyledi
Tâ baştan ayağa der kamu yar yar

Agâhtır âhımdan heft-ı felekler
Cümle şahit oldu gökte melekler
Kadir Mevlam budur senden dilekler
Ateş-i aşkıma yansın o yar yar

Ey pir-i penahım gel imdadıma
Eller agâh olmaz bu feryadıma
Hasreti firkati düştü yâdıma
O güzel gözleri bir ahu yar yar

Gün be gün ataşım düştü nirana
Ağlarım gözyaşım oldu revane
Ruhum baykuş oldu kafes verana
Derûn-i dilimden çeker hû yar yar

Can canana canan cana yaraşık
Etme aklım zülfün gibi dolaşık
Ayrılsa maşuktan emektâr âşık
Acep zulüm değil nedir bu yar yar

HIFZI’yı Kerem’den şen mi sanarsın
Yanarım billahi yer gök anarsın
Yaklaşma sevdiğim sen de yanarsın
Uzaktan serime serp bir su yar yar

DİLBER
Serviden sefernâz altın hubları
Başı mim yazılmış hoş yazı dilber
Her zülüf reyhanı bir deste sümbül
Tarar bulut eyler ayazı dilber

Kaşlar kalem hattı ra’ya benzemiş
Ela gözler güzel ha’ya benzemiş
Cemali cim gibi aya benzemiş
Çalmış akbuluttan beyazı dilber

Yenmiş serpuşların nergis reyhanı
Kirpik var neylerim bağ-ı bostanı
Dil haresmiyedir gonca dehanı
Tütiya bir misal dilzârı dilber

Yanağı gülistan sinesi bostan
Vermez bu ayvayı bağ-ı Hindistan
Yüz bin Mısır Bağdat çöl Arabistan
Değer bin baharı bin yazı dilber

Kaddin elif’lemiş tübadan fidan
Kes kurban sevdiğim bu candır fedân
Ben bir pervaneyim sen bir şamadan
Yansam da eylerim pervâzı dilber

Soldurdum benzimi alım kalmadı
Rengim tağyir oldu halım kalmadı
Yandı bu mülkümde canım kalmadı
Eyledin HIFZI’ya bin nazı dilber

DERD-İ GAMIN BİNASIYIM
Ben garibim sahibim yok elim yok
Fakir düştüm devletim yok malım yok
Pek pastayım tutarım yok halim yok
Dostlara elveda bir nefesliyim

Aşkla fakire gül desem gam gelir
Gel diyende nazlı yara kem gelir
Üstümüze günden güne zem gelir
Derd-i gamın binasıyım aslıyım

Ah bu derde hiç insan mı dayanır
Gözde yaş kalmadı ten mi dayanır
Yedi yıl hasrette can mı dayanır
Desem günahmıdır Eyüp nesliyim

HIFZI’yım naz ile geçiyor günüm
Biçare gönlüme geçmiyor emrim
Konsa bahçemize o dudu kumrum
Ahtım olsun bu kafeste besliyim

SONA’YA AĞIT
Gelen olmaz giden olmaz yollardan
Haber alsam dağdan taştan çöllerden
Sorsam akan sular esen yellerden
Hani bu gönlümün telli Sona’sı

Boş değil çeşmimiz hasret abından
Olmuştur bihaber gece hâbından
Elif dersin aldım aşk kitabından
Okurum ağlarım bitmez manası

Dert bir iken kâr eyledim yüzleri
Gitmez kulağımdan şirin sözleri
Düştükçe hatrıma ala gözleri
Sızlar bu HIFZI’nın kalbi sinesi

VATAN ÖZLEMİ
Gönül gurbet elde hacılık nedir
Sılayı rahmeyle vatan var imiş
Heman Mekke’de mi varmış Beytullah
Her kande ararsan hem-civar imiş

Yaktıkça firkate pervane gönül
Düşer bülbül gibi şivane gönül
Sanardım usanmış divane gönül
Meğer eğlencesi nazlı yar imiş

HIFZI der nideyim görünmez bağlar
Geçti aramıza dumanlı dağlar
Sılada sevdiğim dolukmuş ağlar
Vatandan ayrılmak çetin kâr imiş

PERVANE NARA DÜŞER Mİ
Bir yar ki bir yarı sevse
Varıp ağyara düşer mi?
Cefakeş bülbül-i şeyda
Gonca gül hara düşer mi?

Bulunca gamı kayguyu
Yitirdim şirin uykuyu
Kestik can bağından suyu
Bahçemiz bara düşer mi?

Mecnun misli hasret kalan
Kerem gibi olur talan
Garip teki murat alan
Ah edip zara düşer mi?

Aşkın badesi dolmasa
İçen sararıp solmasa
Yar candan serin olmasa
Pervane nara düşer mi?

Her sevda serime konmaz
Aşkım cehennemdir sönmez
Ben dönsem de gönül dönmez
Dönmek dindara düşer mi?

Ben çekeyim cevr ü cefâ
Senin olsun zevk ü sefa
Hani ahdın ey bivefa
Bu kâr dildâra düşer mi?

Gel zulmünden eyle hazer
Hey muhannet kıl bir nazar
Herkes al giyinmiş gezer
HIFZI’ya kara düşer mi?

KIYMA CANIMA YAR YAR
Aç o gönül gözünü
Bak çibanıma yar yar
Dün ü gün vird oluptur
Bu zebanıma yar yar

Bu sevda sere indi
Al kan ciğere indi
Gözyaşım yere indi
Ter tabanıma yar yar

Bir yârin destindeyim
Zülfünün kastindeyim
Ben murad üstündeyim
Kıyma canıma yar yar

Yüreğim ocak oldu
Ocaktan sıcak oldu
Burçlara bucak oldu
Bak dübânıma yar yar

Aşkın oduna düştüm
Ateşten dona düştüm
Dediğin güne düştüm
Gel seyranıma yar yar

Ben beni bilmem neyim
Dil bilmez divaneyim
Şemine pervaneyim
Gir devranıma yar yar

Küçükten yar sevmişim
Beraber büyümüşüm
Canı dilden demişim
O gülhanıma yar yar

Hiç çekmem cevr ü cefa
Hastayım ey bivefa
Ağzın şerbeti şifa
Dök fincanıma yar yar

Seslerim yana yana
Ne mümkün yar uyana
Bağrım boyandı kana
Gel hicranıma yar yar

HIFZI’yım takışmışım
Göz göze bakışmışım
Aşkınla tutuşmuşum
Bak dumanıma yar yar

DİVANE GÖNÜL
Nârası gafletten beni uyarttı
Kıldı kendi gibi divane gönül
Eyledi şulesi aşkın şemisi
Başladı dönmeye pervane gönül

Nur-i ak âlemi kıldı ürişan
Nakşını kalbimde eyledim nişan
Bıraktı hayrete kıldı perişan
Saldı gözyaşımı revane gönül

Düştüm muhabbete eyledim devran
Sandım yüreğimi emdi şahmeran
Düşürdü gönlümü etti zaferen
Bağladı dilimi şivane gönül

Sevda rüzigârı serimde esti
Aldı rahatımı uykumu kesti
Kafeste kuş gibi halvette küstü
Yüz tuttu ahbab-ı ihvana gönül

Düştü nazarıma bir saç-ı leylâ
Mecnundan beş beter oldum müptela
Haddi hoş gül cemal gözleri ala
Sevk etti aklımı elvana gönül

Çalkanır çeşmimde göller sonalar
Ötüşür dilimde yüz bin semalar
Her taşı bin gamdan yaptık binalar
HIFZI düştü meskan ayvana gönül

UYAN EY GÖZLERİM
Uyan ey gözlerim hab-ı gafletten
Âlem rûşan oldu vakt-i şafaktır
Günde yüz bin katar gelüben geçer
Faniden bakiye geçmesi haktır

Ömrüm bir bahardır cismim bir yaprak
Bir gün gazel olur döker el firak
Ayağım altında bastığım toprak
Akıbet serimden üst olacaktır

HIFZI çok salınma kaddin eğersin
Felek koymaz dal budağın göğersin
Gönül yücelenme kabre değersin
Bir avuç topraktır yerin alçaktır

RAMAZAN
Uyandım esiyor bir bâd-ı firkat
Dediler geçen mübarek ramazan
Gazel oldu gönül sevda dalında
Dediler geçen mübarek ramazan

Ayrılık günüdür gel ağlaşalım
Hoş hatır edip de helalleşelim
Ne mümkündür izine ulaşalım
Canana göçtü mübarek ramazan

Çark-ı felek bir kararda kalır mı?
Geçti geçen günler geri gelir mi?
Görüşmek bir daha kısmet olur mu?
Ah vahla gitti mübarek ramazan

Uyan HIFZI günah kaldı gün geçti
O mâh-ı marifet Rahman’a göçtü
Ne çare fırsatım elimden uçtu
Hasretle gitti mübarek ramazan

MÜBAREK OLSUN
Coştu hasret gönül görüşmek ister
Bayram-ı şerifin mübarek olsun
Gelebilmem ara yerde dağlar var
Bayram-ı şerifin mübarek olsun

Kalkar kirpiklerin kaşa yerişir
Siyah zülfün birbirine karışır
Bayram günü kan edenler barışır
Bayram-ı şerifin mübarek olsun

Canıma kast etsin kanlı düşmanım
Gene sensin aziz dostum gümanım
Koy geçsin aşkından ömrüm zamanım
Dostum her bayramın mübarek olsun

Herkes sevgiliyle bayramlaşıyor
Ben ağlarım gözüm yaşı taşıyor
Gönül mecnun olmuş dağlar aşıyor
Leyla can bayramın mübarek olsun

Eller bayram eder ben yas çekerim
Mor menekşe gibi boyun bükerim
Alıştı vücudum misal-i Kerem
Aslı can bayramın mübarek olsun

Yedi yıldır sana umut bağlarım
Hasretinle ciğerimi dağlarım
Akar gözyaşlarım coşar ağlarım
Sona can bayramın mübarek olsun

HIFZI hasretinden ağlar sızlaşır
Ah bu hasret gözde yaş mı eyleşir
Oldum garip koyun dilim meleşir
Kuzum can bayramın mübarek olsun

MUHAMMED’İ GÖREYİM
Hakikat âlemi seyran edende
Allah Muhammed’i göster göreyim
Ümmetini alıp cennet tutarken
Allah Muhammed’i göster göreyim

Altın nalınları var ayağında
Şölvesi gün gibi kuşluk çağında
Kırmızı gül bitmiş al yanağında
Allah Muhammed’i göster göreyim

Ebubekir önde arkada Ömer
Sağında Osman var solunda Haydar
Zülfikar’ı tutmuş ol Şah-ı Hevvar
Allah Muhammed’i göster göreyim

Der ki HIFZI mahşer yeri dolanda
Gelip ümmetini ordan alanda
Hasan, Hüseyin’i karşı gelende
Allah Muhammed’i göster göreyim

FAKİR
Kendisi kahraman eşeği pisik
Endaze kuyruğu dibinden kesik
Yükler bir sarcından üç arşın eksik
Kaldırmış kantara ormanı fakir

Yolda bulur bir Horasan hasırı
Üstüne yığılır Muş’un esiri
Ne kadar okursa rabbiyesir’i
Bulamaz derdine dermanı fakir

Pek çok sevmez hanesine gitmeği
Kimseye öğretmez bu keyf etmeği
Zaten keyflendirir arpa ekmeği
Çalar ağzı ile kemanı fakir

Evinde bulunmaz eleği sacı
Durur yol üstünde alır yol bacı
Karşılar şahları ister haracı
Almış yok elinden fermanı fakir

Duvarlar perdesi ipek dokulu
Haslığından yere yapışır çulu
Açar kesesini mahurga dolu
Gürler her taraftan gümanı fakir

Hodundan kırılmış yoktur tavası
Helva pişirmeye çoktur havası
Arpadan ketesi cadı yufkası
Kesmez ocağından dumanı fakir

Allah sen yetiştir bir okka şeker
Şekeri olmayan nice keyf çeker
Malsız kotan sürer tohumsuz eker
Düşünde tığı eder harmanı fakir

Bayramda pişirir evelek kabak
Arar ki doldura bulamaz tabak
Taze tencerenin vitnisine bak
Zevk ile geçirir zamanı fakir

Hıfzı bu fakirlik demirden yaydır
İndullahta zengin fakire taydır
Dünyada yoksuldur ahrette baydır
Şükretse kazanır imanı fakir

TÜTÜN TİRYAKİSİ
Gör zenginin hevesini
Hastan giyer libasını
İçer tütünün hasını
Yatar döşeğin enine

Zengin giyer kıla budun
İçse içer misak tütün
Ne tahıl satar ne odun
El atar hemen koynuna

Babam der gadan alayım
Sertin al kurban olayım
Getirdim çıktı mülayim
Der geri götür yanına

Seğirttim dükkâna atlı
Ne bileyim yüzü katlı
Getirdim ki oda tatlı
Dedi vay lânet dinine

Oğlu der ki böyle olur
Anası der öyle olur
Biri gider nemli alır
Bakın bu evin oynuna

Tütün tükenir halı yok
Satılacak bir malı yok
Döşeme kilim halı yok
Göz koyar evin ununa

Kesmeye gelmez gümanı
Ah eder çıkar dumanı
Daha kesilir âmânı
Dalar tavuğun pinine

O da duhan, bu da duhan
Akıl etti Salih Ruhan
Tütündür evini yıkan
Kaldı sahanın birine

Kör Feriz’den hisse alın
Sarar ağızlıktan kalın
Sabahtan bir paket alın
Ancak yeter bir gününe

Mamısı da içer lüle
Umarım Allah’tan öle
Lülesi ellere kala
İçen der rahmet canına

BEDDUA
Beni sevdiğimden eden
Sevdiğinden ayrılasın
Can canandan ayrılır mı?
İki gözden kör olasın

Bizi bilmez idi eller
Çürüsün o diyen diller
Nazlı yara vuran eller
Bileklerden kırılasın

Yaralı yorgun maralım
Allah’a ayandır halim
Bana zulüm eden zalim
Yarı yolda yorulasın

Ayakların taşa değe
Ettiklerin başa değe
Kurşun gele koşa değe
Dizlerinden vurulasın

Ahı ahtır âşıkların
Hakkı haktır sadıkların
Sürüne bağarsıkların
Topraklara sarılasın

Sefil HIFZI baktı fala
Çifte yârin eller ala
Cemdeğin kuşlara kala
Bölüm bölüm bölünesin

1915 AĞIDI
Bin üç yüz otuz bir tarih rivayet
Derd-i halim eşidiben kanasın
Esir oldu nice karye-i İslâm
Derdin koyup bu firgata yanasın

Aziz bayram günü etrafı aldı
Gâfil iken bizi feryada saldı
Kaçan can kurtardı kalanlar kaldı
Gam geldi götürdü aşk âşinasın

Dediler devlettir kılar adalet
Cengi etmek için almadık alet
Terk-i vatan kılmak bir şekl-i galet
Uçmak olmaz gayrı dala konasın

Cenge duramadık meydan dar idi
Kaçamadık yüce dağlar kar idi
Bu mukadder başımızda var idi
Arifler ağlasın yaşı kanasın

Kimiler bağlamış yarasın ağlar
Kimiler de ciğer pâresin ağlar
Âlem gam gün oldu çaresin ağlar
Arşa çıktı âh ü zarı bu nasın

Her cihetten zulüm oldu aşikâr
Taladı malları götürdü şikâr
Bizi dilhûn eden zalim nabekâr
Başlarına bu hal gelir sanasın

Sustu şad bülbüller çıktı dühanlar
Kalmış hâr elinde nice gülhanlar
Hani vezir misli devletli hanlar
Küffara terk etmiş köşkün binasın

Kimiler yas tutmuş karalar bağlar
Mazlumlar ahından açıldı dağlar
Yitirmiş birbirin meleşir ağlar
Analar evladın evlat anasın

Olmaz böyle zulüm bir padişahta
Can dayanmaz bu figanda bu âhta
Çok avcı âh çeker ağlar avgâhta
Zalim terlan çöle salmış sonasın

Firak oldu ya da kaldı sılalar
Aç kaldı emzikli mahzun balalar
Bahar yazdır aynı bizim yaylalar
Eller bilmez oldu yurdun hanasın

Var mı kalem alıp bu derdi yazan
Çayırlar bozardı tarlalar hazan
Ötüşmez horozlar okunmaz ezan
Ta ezelden yaren imiş sanasın

Mümine layık mı müşrikin desti
Gargoldu canlara kılalım kastı
Nice nevcivanlar getirip astı
Kimiler hançere dövdü sinesin

Dediler bayramdır kılmaz savaşı
Zannoldu mahbuplar giydi kumaşı
Aldı sürmeleri kanlı gözyaşı
Felek soldurmadı elde kınasın

Hep sebi sübyanın bağrı yarılmış
Ana diye düşmanına sarılmış
Can ü ciğer birbirinden ayrılmış
Arar da bulamaz bir nişanesin

Bu afetler bize ayan olmadı
Ekiben biçtiğin yiyen olmadı
Kimiler mevt oldu yuyan olmadı
Tenhada terk etmiş dâr-ı fenasın

Garip turna gibi olmuşum helek
Şahbaz şahan vurdu üzüldü telek
HIFZI der yetmez mi ey kanlı felek
Nice bin kez kara bağrım bölesin

1915 DE GELEN ORDUYA
Bu meydanda kılıç çalıp kan döken
Din kardaşı ehl-i imandır bugün
Erkek kuzu emrolundu bıçağa
Can kurban olacak zamandır bugün

Kavga bize düğün bayram bir safa
Çalarız kılıcı dökülsün kafa
Huda yardımcımız şefi Mustafa
Kâfirin katline fermandır bugün

Kılıçtır pençemiz kalkan kolumuz
Gaziler hu çeker sağ ve solumuz
Melekler müzeyyen bekler yolumuz
Şehitler cennete mihmandır bugün

Bu gelene derler şanlı Al’Osman
Önünde düşmanı olur perişan
Sayesinde necat bulur mazluman
Ehl-İslam derdine dermandır bugün

Ordumuz Soğanlı Dağı’nı aştı
Bir kol vardı Taht Düzü’ne ulaştı
Moskoflar ürküştü tebdili şaştı
İnşallah mahvolur zamandır bugün

Gürler Alman topu oynar felekler
Yerde insan ağlar gökte melekler
Havada kuşlar hem suda semekler
Koptu Nuh Tufanı dumandır bugün

Enver Paşa paşaların zireği
İşiten düşmanın titrer yüreği
Hürriyet mülkünün orta direği
Sakla Bar-i Huda’m amandır bugün

Kışın zemheride dağları sardı
Yıldırım gülleler binalar yardı
Dediler ser-çekti İran’a vardı
Bakü’yü Tiflis’i gümandır bugün

Bütün merdaneler cana yetişti
Türk ordusu birbirine bitişti
Duydu Hamidiye geldi katıştı
Coşup gelen bahr-ı ummandır bugün

Serine değmeden Erzurum yeli
Tamam, elden gitti Uruset eli
Vurunca ordumuz kırıldı beli
Der HIFZI isyana pişmandır bugün

ALİ OSMAN’DIR GELEN
İslam’a bir müjde dünyalar kadar
Devletimiz Ali Osman’dır gelen
Hazreti ali’dir binmiş düldüle
Şah-ı Merdan, Şir-i Yezdan’dır gelen

Ceng-i cihan sesi bizi uyarttı
Dostlar ağır geldi düşmanı tarttı
Genceldi dünyamız ömrümüz arttı
Taze bir mehdi-i zamandır gelen

Veli’y-ül İslam’dır nazır Allah’tır
Bize şefaatçi Resullulah’tır
Yol ver yüce dağlar, bu ehlullahtır
Kaplasın dünyayı dermandır gelen

Dudu kuşu gibi kafeste kaldık
Her bir gamlı günde bir yaş kocaldık
Manası basiret bir haber aldık
Dediler sahib-i fermandır gelen

Kara günler geçer açılır eyyam
Kars ile Kağızman kurtulur tamam
Şad olur sevinir hep ehl-i İslam
Albayrak elinde arslandır gelen

İslamın derdine derman yetişti
Kafirin katline ferman yetişti
Tiflis’e Bakü’ye velvele düştü
Ab-ı Kevser içmiş Merdan’dır gelen

Marş-ı âşıkane öter hayalden
Açıldı bayraklar yeşilden aldan
Bastı şarktan garptan cenup şimaldan
Hoş yeller dalgası ummandır gelen

Hoş tuttu felek de bu devranımız
Her günü bin sefa bir seyranımız
Dini bir yarımız hem yaranımız
Nice bin dertlere dermandır gelen

Şahlar padişahı bir şahımız var
Nuri Ahmet gibi bir mahımız var
Emir-el mü’minin penahımız var
Umudu kesemem gümandır gelen

Gitti Varşova’lar kalır mı Tiflis
Kılsın müracatı olmasın müflis
Yol versinler Rus’la Firenk, İngiliz
Türk’le Avusturya Alman’dır gelen

Der HIFZI nusreti verdi Yaradan
Giyindik alları çıktık karadan
Bu kâfir Moskoflar kalksın aradan
Hep münevver kaşı kemandır gelen

BU DÜNYA
Dinleyin ağalar tarif edeyim
Fani değil midir yani bu dünya
Bir kapısız hane kimseler bilmez
Gün be gün artırır şanı bu dünya

Âdem Havva evvel dadına yetti
Nice yüzyıl anlar ömür sarf etti
Encamı anlarda dünyadan gitti
Havva’dan ayırdı anı bu dünya

Âdem Havva buna şaşıben kaldı
Bak iki kardaşa ne fitne saldı
Habil’in muradın elinden aldı
Kabil’e ettirdi kanı bu dünya

Kabil’i mest edip attı bir taşı
O taşa rast geldi Habil’in başı
Habil koydu gitti kavim kardaşı
Ondan bilindi ki fani bu dünya

Âdem Peygamber’den Nuh’a varınca
İnsanlar kaynadı misli karınca
Abadı hoş görür kendi karınca
Harap etti o mekânı bu dünya

Orda gitti insanların hayâsı
Nuh’a bakmadılar oldular asi
Suya gark eyledi o kadar nası
Anda oldu Nuh Tufanı bu dünya

Hep su aldı kara yerin yüzünü
Deresini tepesini düzünü
Kimisinin hak kurtardı özünü
Andan artıp oldu sani bu dünya

Bu dünyaya gelen elbette gider
Hanidir yüz yirmi dört bin peygamber
Hani Şah-ı Âlem Sahib-i Minber
Netti o Şah-ı Cihan’ı bu dünya

İnanma dünyaya uyandır dili
Hani Hak arslanı o gerçek veli
Sahibi Zülfikar Hazreti Ali
Netti o Şah-ı Merdan’ı bu dünya

Hani netti nida eden Bilal’ı
Hani Peygamberin dokuz helali
Hazreti Fatıma kaşı hilali
Netti o Mah-ı tabanı bu dünya

Bu dünyadan asla vefa umma sen
İnanma ki kimse kala sağ esen
Hazreti Hüseyin Hazreti Hasan
Netti ol iki civanı bu dünya

Her kimi sorarsan toprakta ara
Nicesi yüzünü vermiştir yara
Çaresiz ölüme bulmuştu çare
Acep netti o Lokman’ı bu dünya

Bir nazar et yalancı meydana bak
Cennet yapan şeddad-ı şeytana bak
Kaftan kafa hükmeden sultana bak
Yemedi mi Süleyman’ı bu dünya

Kimi yağa bala indirmez başı
Kimisine vermez doyunca aşı
Kimisi beğenmez kutnu kumaşı
Kimine vermez keteni bu dünya

Bu dünya fanidir kalmaz selamet
Bir gün kıyametten gelir alamet
Deccal çıkar dünya olur melâmet
Gösterir ahır zamanı bu dünya

İsa iner deccallarla cenk eder
Bu cihanı deccallara teng eder
Tevahu fitnesi aradan gider
Kırk yıl İsa’nın mihmanı bu dünya

İsa gidip dünya halı kalınca
Cümle âlem ayşınuşa dalınca
Emredip İsrafil suru çalınca
Dağıtır taht-ı divanı bu dünya

İsrafil bir kere surunu vurdu
Künfe yükün emri âleme erdi
Nice yüzyıl ne bir insanı gördü
Ne bir kuşu ne insanı bu dünya

O zamanda âlem giyer hep kara
Kalmaz al üstünde bir kitap kara
Ay gün her taraftan olur kapkara
Harap görür asumanı bu dünya

Hak-taala evrakları saçanda
Herkes cihed bulup gözün açanda
HIFZI der ki biz mahşere göçende
Orda teslim eder canı bu dünya

AĞLAR (Divani)
Yazın ağlar kışın ağlar yüce dağlar duman olmuş
Suların gözü yaşından, akar bahr-ı umman olmuş
Selviler secdeye varmış hoş kaddi yay keman olmuş
Ağaçlar gibi kıyamda gözün arşa diker ağlar

Yitirdi şikârın avcı, bu dağları arar gezer
Alamaz doğru haberi, kurda kuşa sorar gezer
Ferhat misali olanlar, kayaları yarar gezer
Mecnun olan sahralarda gözyaşları döker ağlar

Adulara ayan oldum, her halim yaman gösterir
Bilen olmaz ne haldeyim, neyleyim zaman gösterir
Bir derde giriftar oldum, başımda duman gösterir
Aşk elinden kaldım aciz HIZFI boyun büker ağlar

AŞIK-I SADIK GEREKTİR (Divani)
Aşık-ı sadık gerektir, maşuk yolunda can vere
Çağlanır çeşme ve çaylar, durmayıp akarlar nere
Hu çekip ağlar semalar, gözyaşın dökerler yere
Laleler kızıl kan ağlar, otları figana gezer

Her nebata öz dilinden, zikreder ahları çeker
Tutuya rengi sararmış, menekşe boynunu büker
Aşkından titrer vücudu, ağaçlar gazeli döker
Mest olur dalı budağı, bir zaman üryana gezer
Ehl-i aşklar bu dünyada, gam yüküne hâmil gerek
Kendine âşık diyenler, müride de âmil gerek
Sormaya canan elinden, hem mürşide kâmil gerek
On sekiz bin âleminde, can içinde cana gezer

Geçer bu kahrı simisten, safa-i hem bahar olur
Şeyda bülbüller gül sever, mahrumu günahkâr olur
Bir kula halık yar olsa mahlûkat ta ağyar olur
Münis-i billâh olanlar, baykuştur verana gezer

Ölüm haktır yeter ibret, dahi bir cent olmak gerek
Terk edipte bu dünyayı, dildara bent olmak gerek
Kıl temaşa HIFZI bundan, bir hissement olmak gerek
Can yakar canan içinde pervane püryana gezer

YA RAB
-şeki sicilleme-
Ben bir gül i nâhende
Böyle bittim bitende
Baykuş oldum vatanda
Ah eyledim ötende
Can kalmadı bedende
Kan kalmadı bu tende
Pek dolaştım kemende
Umudum kaldı sende
Rahmet bu derdimende
Göz açtım derdi bende
Buldum yetmez mi ya Rab?

Göz açtım günlerim gam
Gam ile yazdım rakam
Geleli gerdanım gem
Yüzüm kara bahtım kem
Derûnum doldu verem
Güne bile hasretem
İlahi eyle merhem
Bağrıma doldu sitem
Bir değil, bin değil gam
Sethezar derde kalem
Çaldım yetmez mi ya Rab?

Bahr-i gam sağım solum
Engine düştü yolum
Ne tez büküldü belim
Açmadan soldu gülüm
Düştü figana dilim
Hastadır can bülbülüm
Kırık kanadım kolum
Canıma yetti zulüm
Ah ne güzeldir ölüm
Sinemi bölüm bölüm
Böldüm yetmez mi ya Rab?

Ah ü vâh sathezar ah
Bir su serp yandım Allah
Halime sensin agâh
Ben gibi gence günah
Esir oldum gâhbegâh
Cümle feryadım tebâh
Garibim kimdir hemrah
İşim gücüm bismillah
Senden başka yok penah
Sensin ey şevketli şâh
Bildim yetmez mi ya Rab?

Elest-ü evvelayı
Bildim kâlû bela’yı
Müminem bilmem lâ’yı
Ben severem illa’yı
Ahım arş-ı alayı
Geçti nedir kolayı
Mecnunum ver Leyla’yı
Kurtar ben müptelâyı
Seslerim sen Mevlâyı
Başa bin bir belâyı
Aldım yetmez mi ya Rab?

Görmedim yevm-i mürûr
Gelmedi yevm-i sürûr
Hele de ömrüm çürür
Bu dalda kuş mu durur?
Her gelen bir taş vurur
Güneş vurur kavurur
Sam yelleri savurur
İşte can bağı kurur
Bağıban ne buyurur
Eyyup’tan beter zarur
Oldum yetmez mi ya Rab?

Yaranım yoldaşımı
Kavmimi kardaşımı
Seslerim sırdaşımı
Almazlar ataşımı
Hayreyle sen işimi
Yazımı ile kışımı
Toprağımı taşımı
Ver örteyim başımı
Zulüm tuttu peşimi
Ah ile gözyaşımı
Sildim yetmez mi ya Rab?

Gemim gitti ummâna
Pek düşmüşüm yamana
Kime gidem gümâna
Geldim Allah âmâna
Cümle ehl-i imana
Ahım döndü dumana
Bir kaşları kemana
Eğilmişim dâmâna
Yazılmışım fermana
Bir dert ile dermana
Geldim yetmez mi ya Rab?

Çağırırım gelmez yar
Başımda bir duman var
Zannederim kar yağar
Bağ-ı cismim nev-bahar
Sinemi pişirdi nâr
Ağlarım leyl ü nehar
Çeşmimden sular akar
Çekticeğim âh ü zâr
Bak bu bağda ne çok hâr
Bülbül yuvasına mar
Saldım yetmez mi ya Rab?

Bak HIFZI’nın terine
Gamına kederine
Aksi geldi serine
Sayalım kaderine
Yazılmış defterine
Bu derdi pederine
Söylemez mâderine
Yazmıştır ciğerine
Gösterir perverine
Deryalardan derine
Daldım yetmez mi ya Rab?